26 Şubat 2009 Perşembe

sensin anne kızlık soyadı

bikaç güvenlik sorusu sorup soramayacağını sordu tuğçe hanım. sorunuz dedim. annemin kızlık soyadıyla başladı. baltayı taşa çarptın güzelim. sen benim anneme kız diyemezsin. kız dediğine göre yetişkin olmamış kız çocuğu demek istiyordu. o zaman o zamandı dostlar. yani dedemin, ta nerelerden bulduğu suyu, az sonra bir sırığın iki ucuna bağlayacağı kovalara doldurarak taşıyıp getirdiği bahçesinde yetiştirdiği ve her biri yarım kilo gelen armutların, tıpkı küçük teyzemlerin salonunda duran tablodaki gibi dizili olduğu ağaçları itinayla beslediği zamanlardı. ve annem de o tabloyu yine aynı itinayla bozardı. çünkü henüz bi kız çocuğuydu, yemeli ki büyümeli. ve o anki soyadını sordu tuğçe hanım. soyadı, annemin umrunda değildi. çünkü o sırada az önce dalından kopardığı armutları necati amca ve reyhan teyze’yle bölüşerek mideye indirmeye bakıyordu. reyhan teyze tamam ama necati amca’nın kızlık soyadını bilmiyordum, hemen konuyu bildiğim yere getirdim. “siz de bi kadınsınız bayan” dedim, hiç sizin gibi hamfendi bi kadına böylesine çirkin, böylesine aşağılayıcı ve böylesine cinsiyetçi sorular sormak yakışıyor mu? benim annem de tüm hemcinsleri gibi doğası gereği küçükken kız çocuğuydu, yetişkin olduğunda ise kadın olmuştu. yetişkin eril insanlara “erkek” deniliyor ve fekat benim yetişkin ve dişil anneme neden “kız” deniliyor tuğçe hanım? hala ikinci ve üçüncü harfleri söylememiştim, tansiyonu yüksek tutmaya çalışıyordum. tuğçe hanım’ın ise içinden bile küfretmeyecek kadar umursamaz olduğuna emindim. ve necati amca’nın, sanki varoluşunu, erkek adamın erkek oğlu olacağı iddiasına borçlu olan sümsük oğlu onur şu anda gerekli bikaç güvenlik adımından geçmek yerine günün son solitaire’ini oynarken ben hala annemin kızı olduğumu ispatlamaya çalışıyordum. bu sorular tuğçe hanım’ın önündeki ekranda yazılı olduğu için sormak zorundaymış. ve fekat ben size kazlık soyadınızı soruyor muyum tuğçe hanım? haklısın tuğçeciğim hanım, görev icabı. sorun. ama soyadı evlilikle değiştiğine göre belki de annemin evlenmeden önceki soyadını öğrenmek daha doğru olabilir mi diye düşün. ki o evlilikle soyadı değişmeden az önce anneannem sebziye, nişan çikolatalarının likörlü olmasını istediği halde babaannem şaziye bunu pek uygun bulmadığı için likörsüz alınan çikolataların iki aile arasında gerilim yaratmasını müteakiben, babamın anneme hediye ettiği o madalyon gibi altın kolyenin bir anda kaybolması, annemin tuğçe hanımın öğrenmek istediği o soyadıyla yaptığı son haşarılık ve yahut da likörün intikamı olarak düşünüldü. o madalyon ne oldu bilmiyoruz ama o sırada ikinci ve üçüncü harflerini açıkladığım soyadının, habeşistan’da beş harften müteşekkil bir şehir olduğunu söylesem acaba tuğçe hanım google maps’ten ya da wikipedia’dan habeşistan’a bakar mıydı? galiba onu benim gibi obsesifler yapardı. tuğçe hanım ne yapabilirdi? bu sözlerimi kişisel algılamayarak, müşteri memnuniyeti kapsamında rapor edebilirdi. bence etmedi.



keşki tuğçe hanım'a kızken, annemin bir soyadı alamayacak kadar fakir olduğu gerçeğini söyleseydim. fotoğrafta babam o muhteşem soyadını vermeden önce annemi gerekli birkaç güvenlik adımından geçiriyor.

Hiç yorum yok: